KÜÇÜK PRENS

 Kitap, yazarın çocukluğuna ait bir anıyla başlar. Henüz altı yaşındayken bir kitapta gördüğü avını yutmakta olan boa yılanı resminden etkilenir ve kendisi de fil yutmuş bir boa yılanı resmi çizer.  Ancak yaptığı bu çizimi gösterdiği tüm büyükler bunun bir şapka olduğunu zannederler. Ayrıca resim yerine matematik, tarih, coğrafya gibi derslerle ilgilenmesini tavsiye ettiklerinden yazar da resmi bırakır ve pilot olur.

Bir gün Sahra Çölü’nün üzerindeyken uçağı kaza yapar ve zorunlu olarak çöle iner. Yanında kimse yoktur ve yerleşim yerlerinden de çok uzaktadır. Gece kumların üzerinde uyuduktan sonra küçük bir çocuğun sesiyle uyanır. Çocuk kendisinden bir koyun resmi çizmesini ister. Yazar, çölün ortasında böyle bir çocukla karşılaşmasına şaşırsa da yine de dediğini yapar. Ancak çocuk çizdiği koyunlardan hiçbirini beğenmez. Sonunda yazar bir kutu çizerek koyunun kutunun içinde olduğunu söyler. Çocuk da bu çözüme memnun olur ve kendinden bahsetmeye başlar. Anlattığına göre başka bir gezegenden gelmiştir.  Yazarın Asteroit B-612 olduğunu düşündüğü bu gezegen çok küçüktür. Çocuk koyunu,  gezegeninde yetişen baobap ağaçlarını yemesi için istemektedir.

Bir gün yazara koyunların dikenli bitkileri yiyip yiyemeyeceklerini sorar. Gezegeninde çok sevdiği bir çiçek vardır ve koyun tarafından yenilmesini istememektedir. Gezegeninde iletişim kurabildiği tek canlı da bu çiçektir. Ancak bir gün çiçekle tartışır ve oradan ayrılarak diğer gezegenleri ziyaret etmeye başlar. İlk gezegende bir kral ile karşılaşır. Kral emir vermekten hoşlanmaktadır. Küçük Prens’e arzulanan şeylerin mantık çerçevesinde olması gerektiği ve insanların başkalarını yargılamak yerine kendilerini yargılamasının daha zor olduğu dersini verir. İkinci gezegende kendini çok beğenmiş bir adam yaşamaktadır. Adam övgüden başka hiçbir şeyi dinlemeyen biridir. Küçük Prens insanların neden sürekli beğenilip övülmek istediklerine anlam veremez. Üçüncü gezegende sürekli içki içen bir adamla karşılaşır. İçki içmesinin nedeni içki içmekten utandığını unutmaktır. Yani bir kısır döngü içindedir. Dördüncü gezegende bir iş adamı yaşamaktadır.  Sürekli olarak önemli işleri olduğunu düşündüğü için, hayal kuramayan, çevresindeki güzelliklerin tadını çıkaramayan biridir. Zengindir ama hayatını yaşamamaktadır. Beşinci gezegende bir lamba ve lamba yakıcısı ile karşılaşır. Kendisine verilen emirleri sorgusuzca yerine getirmektedir. Küçük Prens diğerlerine göre sadece kendisini düşünmediği için bu adamı sever.  Altıncı gezegende kitap yazan bir coğrafyacı vardır. Ancak gezegeninde bir kâşif olmadığından kendi yaşadığı yeri bile tanımamaktadır. Bu coğrafyacıdan çok sevdiği ve arkada bıraktığı çiçeğinin kısa ömürlü bir bitki olduğu gerçeğini öğrenir.

Küçük Prens sonunda Dünya’ya ulaşır. Burası daha önceki gezegenlerde gördüğü her kişiden çok sayıda örneğin bulunduğu bir yerdir. Tüm insanlar bu büyük gezegende önem oluşturmayacak varlıklar olmalarına rağmen kendilerini önemli kişiler olarak görmektedirler. Gezegene indiği yer olan çölde karşısına ilk olarak bir yılan çıkar. Yılan eğer isterse Küçük Prens’i geldiği gezegene geri gönderebileceğini söyler. Daha sonra bir çiçekle karşılaşır. Ona insanları sorar ancak çiçek de yalnızca bir kez insanları görmüştür. İnsanları görebileceği umuduyla yüksek bir dağın üzerine tırmanır. Burada söylediği sözler yankılanınca birisinin kendisiyle konuştuğunu ancak hayal gücü olmadığı için yalnızca sözlerini tekrarladığını düşünür.  Ardından bir gül bahçesine girer. Burada kendi çiçeğine benzeyen binlerce çiçek vardır. Hâlbuki Küçük Prens kendi çiçeğinin eşsiz olduğunu sanmaktadır bu yüzden üzülerek ağlamaya başlar. O sırada karşısına bir tilki çıkar ve Küçük Prens ile arkadaş olmak istediğini söyler.  Arkadaş olduktan sonra artık onun sıradan bir tilki değil, kendisi için özel bir tilki olduğunu görür. Bu nedenle daha önce kendi gülü gibi çok sayıda gül olduğunu düşünürken, artık kendi gülünün diğerlerinden tamamen farklı ve özel olduğunun farkına varır. Daha sonra trenlere yol gösteren bir demiryolu işaretçisi ile karşılaşır. Bu kişiden hiç kimsenin sahip oldukları şeylerin farkında olmadıkları dersini alır. Ardından su tabletleri satan birini görür. Satıcı, yeni geliştirilen bu tabletler sayesinde haftada tek bir kez su içmenin yeterli geldiğini ve insanların vakit kazandığını söylemektedir. Bu kişiden de “önemli olan vaktinin çok olması değil, bu vaktin güzel geçirilmesidir” dersini alır.

Küçük Prens anılarını dinleyen yazarın çok az suyu kaldığını görünce bir su kuyusu aramalarını önerir. Saatler boyunca yürürler ve sonunda bir kuyu bulmayı başarırlar. Küçük Prens koyununun çiçeğini yememesi için yazardan bir ağızlık çizmesini ister. Yazar da çizerek Küçük Prens’e verir. Sonrasında Küçük Prens yazara uçağının yanına gitmesi, onu burada bekleyeceğini söyler. Yazar ertesi gün yanına gittiğinde Küçük Prens’i bir yılanla konuşurken bulur. Yılan, Küçük Prens’in evine dönmesi için onu zehirlemiştir. Küçük Prens yazara ölmeyeceğini evine gideceğini söyler ve konuşmalarının ardından kum yığının üzerine yığılır. Uçağını tamir ederek ülkesine geri dönen yazar o günden sonra bir daha Küçük Prens’i görmez ama kalbinde Küçük Prens’in gezegenine döndüğünü hisseder ve yıldızlara baktığında onu hatırlamaya devam eder.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

CHARLİE'NİN BÜYÜK CAM ASANSÖRÜ

KARA OKLAR ÇETESİ

KARA OKLAR ÇETESİ 2